İNGİLİZCE SEVİYEMİ NASIL GELİŞTİRDİM?

2508

Günümüzün olmazsa olmaz dili İngilizce hakkında bu zamana kadar neler yaptım? Neler kullandım? Şu an ne seviyedeyim? Tam olarak bu soruları cevaplayacağım ve size minik tavsiyeler vereceğim yazıma hoş geldiniz.

Ben doğduğumdan itibaren İngilizce konuşulan bir ailede dünyaya gelmedim. Anne ve babamın eğitim hayatında yabancı dil Fransızca imiş. Ayrıca dedem Almanya’ya gidip geldiği için çat pat Almanca biliniyormuş. İngilizce ile benim eğitim derslerim sayesinde tanıştık. Evin büyük çocuğu olduğum için benden önce İngilizce öğrenen veya o çalışırken kitaplarını kaçırdım öğrendim diyebileceğim bir durumda olmadı.

İlkokul dördüncü sınıfta başladı İngilizce serüvenim. Öğretmenimizin ders kitabımızda okuttuğu Mr. And Mrs. Brown ailesi ile tanıştık. Alfabe, vücudun bölümlerini şarkılar söyleyerek öğrendik. Hatta hala ezbere söyleyebilirim: “ Head, shoulders, knees and toes…” Sanırım ritimsel bellek gelişimiyle alakalı bir durum. Bu şekilde dört ve beşinci sınıf geçti.

Ortaokulda İngilizce dersinde en etkin bendim. O zaman sınav sistemimiz SBS ve her sene sınava giriyoruz. Sınav derslerinden birisi İngilizce’ydi ve her seneki sınavımda ya bir yanlış ya bir boşum olurdu. Bir sene tamamını yapmıştım. Bu arada yeni bir dil öğrenmeye karşı olan merakım/isteğim ortaya çıkmıştı. İngilizce çalışırken hiç canım sıkılmıyordu.

Liseye geçtiğim zaman anadolu lisesine gidiyordum ve İngilizce yanında ikinci yabancı dil Almanca’ydı. Bol bol farklı dil, çok sevinmiştim. Birde ilk sene İngilizce dersimiz altı saatti. Hocamızda İngilizce kitapları yazmış bir adamdı. Derste yine çok etkindim ve hiç sıkılmıyordum. Hoca bu ilgimi ve başarımı çok beğenmişti. 10. Sınıfa geçerken dil bölümünü seçmem için çok ısrar etmişti. Hatta beni çok çalıştıracağını çok iyi bir bölüm kazanacağımı söylemişti. Ama ben matematiği bırakamadım. Lise ikide gittiğim okulda eşit ağırlık görünümlü dil sınıfı gibiydik. Dil sınıfı haftada on saat İngilizce dersi görürken biz sekiz ders görüyorduk. Ayrıca İngilizce öğretmenimiz Sonay hocaya da bayılıyordum. Söylediği her kitabı alırdım. Hatta bize bir de grammar/dil bilgisi bilgimiz kusursuz olsun diye pdf halinde kitap bile vermişti. Hala her birini saklarım. Bu şekilde geçen lise hayatımın sonunda grammar bilgim kusursuzdu. Ama kelime bilgim zayıftı. Birde hiç konuşamıyordum. Bu arada üniversiteye başladım.

İlk sene İngilizce dersimiz vardı ancak lisedeki ile aynıydı. Hiç zorlanmadan geçtim. Bu arada kelime bilgimi ve konuşulanı anlama kısmını geliştirmeliydim. Araştırmalara başladım. Yabancı diziler izliyordum. Beğendiğim yabancı şarkıların çevirilerine bakıyordum. Bir yılın sonunda daha iyi anlayabiliyordum ancak bu yeterli değildi. İkinci sınıfta makale okumam gerektiği zaman kelime eksiğim yüzüme vuruyordu. Ama hiç pes etmedim. Tahmin edebileceğiniz gibi makaledeki sözcükler konuşma dilindeki gibi değildi. Dizilerle felan öğrenilmiyordu. Tek tek çevirmem gerekiyordu. Bu şekilde ikinci sınıfı da tanımladım.

Üçüncü sınıfa başladığımda bazı ders içeriklerinin İngilizce olduğunu görünce bir destek almam gerektiğine karar verdim. Oradaki kurslarla görüştüm, fiyat bilgisi aldım. Ve ilk gruba yazıldım. Derslerim cumartesi-pazar günleri öğleden sonra 13.00-18.00 arasıydı. Yurdun servisi ile gidip geliyordum. Grammar hocamız Türk’tü ancak speaking ve listening öğretmenimiz yabancıydı. Bir de Türkçe bilmiyor dedikleri için İngilizce derdinizi anlatmak zorunda kalıyordunuz. Açıkça şunu diyebilirim ilk zamanlar yanlış telaffuz ederim, okuyamam düşüncesiyle çekimser kaldım. Sınıftakileri ve hocaların tutumlarını izledim. Öğrenmek için cesur olmalıydım. Her ödevi eksiksiz yaptım. İngilizce alt yazısız filmler/diziler izledim. Her dinlediğim şarkıyı çevirdim. Kitaptaki metinleri dersten önce çevirip anlamadığım kısımları teneffüste arkadaşlarımla tartıştım. Bazılarımız çok güzel konuşurken bazılarımız hiç konuşamıyordu. Her kur arası yazılı sınav vardı. Ayrıca A2’den B1’e geçerken hem yazılı sınav hem dinleme hem de konuşma sınavı vardı. Nasıl heyecanlıyım görmeyin. Biriyle İngilizce sohbet edeceğim. Kaç gün boyunca İngilizce konuşma diyalogları dinleyip odada yalnızken kendi kendime tekrar ettim anlatamam. Dinleme içinde şarkıları lyrics yani sözleri ile dinliyordum. Dönem boyunca elliye yakın şarkı çevirmiştim. Bence yapabilirdim.

Sınav günü geldi. Bu zamana kadar en iyi olduğum grammar sınavım en düşüktü ancak dinleme ve konuşmadan yüz üzerinde 80 ve 95 almıştım. Tabi ki çok sevinmiştim. İkinci dönem öğretmenlerimiz değişmişti. Artık yabancı haberleri çeviriyorduk. İngilizce tabu oynuyorduk. Dinleyip yazmaya çalışıyorduk. Derslerimiz ağırlaşmıştı. Ama daha zevkli hale gelmişti. Son sınav gelmişti ve yine aynı şekilde çalıştım. Bu sefer hiçbir sınavdan 75 altı almadım hatta konuşma sınavından 100 aldım. Böylece hem sertifikamı almış oldum hem de nasıl çalışılacağını öğrendim.

A1’den başlayarak İngilizce kitaplar aldım. Onları çevirdim, okuyup anlamaya çalıştım. Hala boş vakitlerimde çalışıyorum ve cümle kalıplarını artık hızlı kullanabiliyordum. Çoğu şarkıyı dinleyip sözlerini yazabiliyorum. Hatta çevirilerini bile dinlerken yapabiliyorum. Mail bile yazdım. Kendimi bu konuda başarılı görüyorum. İnsan inandıktan sonra yapamayacağı bir şey yok buna inanıyorum. Sizde asla pes etmeyin. Kendi kendinize konuşun, arkadaşlarınızla İngilizce dedikodu yapın(gerçekten çok işe yarıyor), bol bol şarkı dinleyin. Tüm yabancı diller için geçerli söylediklerim. Daima cesur olun, korkunuzun başarınızı engellemesine izin vermeyin.

Önceki İçerikİSTANBUL’DA DEPREM
Sonraki İçerikSTEFAN ZWEİG VE ESERLERİ
Adım İrem Gül. Bilgisayar öğretmeniyim. Tam bir başak kızıyım. Hayatı benim açımdan görün istedim ve bu bloğu açtım. Dünya’ya İrem’in penceresinden bakmaya hazır mısın?