İSTANBUL’DA DEPREM

1771

“Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının (AFAD) internet sitesinde yer alan bilgiye göre, saat 13.59’da merkez üssü Marmara Denizi Silivri olan 5,8 büyüklüğünde deprem oldu…” Bir haber sitesinde depremin üstünden kaç gün geçtikten sonra gördüğüm bir açıklamaydı. O anı yaşamayanlar için bir deprem haberi ama o anı yaşayan biri olan benim için şimdi bile okuyunca aynı telaşı hissetmeme sebep olan cümle. Sizlere o depremi yaşamış ve her anını hatırlayan biri olarak o an hissettiklerimden bahsetmek istiyorum.

Öğretmenlik yaptığım okuldaydım. Boş derslerimde laboratuvara inip laboratuvarı düzenliyordum. O gün okul geneli deneme vardı. Teneffüs bitince aşağı inmiştim.  Okul 6-7 katlı bir okuldu. Laboratuvar -2. kattaydı. Monitörlerin yerini ayarlıyordum. Monitörü koydum bir sallandı. Kablosunu altına sıkıştırdım sanırım dedim. Sonra hafif bir sallandım. Herhalde tansiyonum düştü deyip masaya tutundum. O anda tüm monitörler sallanıp bazıları masaya düştü. Ne olduğunu daha beynim çözümleyemeden beklenen deprem mi düşüncesi içimi kapladı. İçimden direk kendime şunu söyledim: “Sarsıntı durduğu anda ya koşarak çıkarsın ya da okul üzerine çöker, telefonda çekmiyor canlı bulunman imkansız.” Ve sarsıntı durduğu an koşarak iki kat çıktım. O sıra öğrencilerin çoğu bahçeye çıkarılmış birkaç kişi ve ben kalmışım. Tabi koşarken ben birde cep telefonumu düşürdüm ne durumda bilmiyorum. Okulda daha 1 ayım dolmamış çok kimseyi tanımıyorum ama herkes bir telaş içinde. Okulumuzda 3 yaşından 18 yaşına kadar öğrenci mevcuttu. Bir kenarda lise öğrencilerinden fenalaşanlar bir kenarda kreş ve ana sınıfında olup ağlayan minikler. Beni görünce birkaç bacağıma yapışan küçük olduğunu hatırlıyorum ama hala şok içindeydim. Bazı öğretmenler dağılmış öğrencileri yatıştırmaya çalışıyor bazıları o an nerede olduklarını başlarına neler geldiğini anlatıyordu. Her durumda ağlayabilen ben o anda ağlamalıydım, normal olan buydu ama yarım saniye tepki veremedim. Sonra yanıma gelen öğrencilere sarıldım, ağlayanları yatıştırmaya çalıştım. O an kendimi toparlamalıydım ve o minik kalplere yardım etmeliydim. Sarılanlar, yanıma gelip telefonumdan ailesini aramak isteyenler derken aklıma ailem geldi, acaba onlar ne yaptı? Arayacaktım ancak şebeke yoktu. Bir de koşarken düşürdüğüm için sanırım şarjım %50’den %10’a düşmüştü.

Birkaç öğretmen arkadaşımı görmüştüm. Onlarla telefon hattımız farklı olduğu için şebeke olanlar vardı. Birinden rica edip annemi, babamı, kardeşlerimi aradım. Aradığımda hiçbir aile bireyime ulaşamıyordum. İçimden kimsenin zarar görmemiş olması için dua ederken gerginliğimi kimseye yansıtmamaya çalıştım.  O arada emektar telefonum gitmişti. Veliler okula akın etmeye başlamıştı. Merakın yanı sıra korkundan dolayı ağlayarak çocuğunu arayan anne-babalar, onları görünce rahatlayan minikler ile dolmuştu bahçe. Tabi bir kısmının ebeveynleri çalıştığı için gelememişti. O miniklere bizler/öğretmenleri destek oluyorduk. Annesi veya babası gibi hissettiremezdik ama yalnız olmadığını hissetmeliydi.

Bu olaylar olurken sarsıntının üzerinden belli bir süre geçmişti. Tüm eşyalarımız içeride kalmıştı. Diğer öğretmen arkadaşlarla almalı mıyız almamalı mıyız tartışması yapıyorduk. En son bir grup olarak içeri girmeye karar verdik. Hızlıca alıp çıkacaktık. Öğretmenler odamız 2. kattaydı. Çıktık, hemen çantamızı ceketimizi aldık. Önceki gün ailemin bana gönderdiği kavanozlu çiçeği de nolur nolmaz diye almıştım. Artık okula giriş yapılmayacaktı. Öğrencilerin servisle gidenlerini araçlarına bindirdik, ailesi gelenler aldılar. Öğrenciler dağılmıştı. Bizde artık gidelim diye düşündük. Üst geçitten geçip otobüse binecektim. Üst geçide çıkarken asansörü kullanayım diye düşündüm. Asansöre bindim sadece 1 kat çıkacak zaten diyerek. O bir katı çıkamadan sarsıntı başlayınca ben içinde kaldım, asansör sallanmaya başladı. O günden beri korkarım tek asansöre binmekten. İnip nasıl hızla otobüse bindim bilmiyorum. Otobüs tıklım tıklım. Bir yerde yıkılan minare varmış, hastanede çalışan ablalar hastaları tahliye edişlerini anlatıyor. Elimde ceketim, kocaman kavanozlu çiçeğimle tutunmaya çalışıyorum. Şoförün yanında oturan abla getir kızım ben tutayım dedi. O arada hala aklım ailemde çünkü hiçbirine ulaşamadım. Abladan telefonunu annemi aramak için rica ettim. Ara yavrum merak etmesinler dedi. Annemin telefonunu tuşladım, bu sefer şebeke düştü çalıyordu. Hemen açtı o da tabi meraklanmış. Evden zar zor çıkmışlar nerede olduklarını söylediler. Telefonu kapatınca teşekkür edip geri verdim.

Otobüsteyken bile artçı sarsıntılar yüzünden hem trafik akmıyor hem de sarsılıyorduk. 1 saat sonra indim. Ailem oturduğumuz sitenin önündeki boş alanda arabada oturuyorlardı. Evden zor çıkmışlar. Apartmanımız 97 depremini bile görmüştü, ne kadar eski tahmin edin. Eve geri dönmeyecektik. Sarsıntı durduğunda birkaç eşya almışlardı. Bu gece nerede kalacağımızı düşünmek için büyük bir parka gittik. Giderken yiyecek bir şeyler de aldık. O apartmana gidemezdik. Birbirleri üzerine yıkılacakmış gibi duruyorlardı.

Bu düşünceyle bir inşaatın önündeki prefabrik eve benzer bir yerde 2 aile(8 çocuk 4 ebeveyn) kaldık. Arabalardaki tüm sergileri dizip yere yattık. Sabah işe gidecektik. Kalktık. Eve uğrayıp üstümü değiştirip hemen çıktım. Makyaj ve kahvaltı o an lükstü. 2 gece bu şekilde kaldık. Sonraki sabah cumartesiydi ve abartmıyorum gün aydınlandığı andan gece yarısına kadar kapı kapı ev aradık. Taşınacaktık. İki günün sonunda elimiz boştu. Bu arada ben annemin telefonuyla idare ediyordum. 1 hafta içinde evi bulduk ve sonraki haftasonu taşındık. Baya bir süre yattığım/oturduğum her an sallanıyormuşum gibi hissettim.

Şunu söyleyebilirim; hala uyurken her an uyanıp çıkmam gerekecekmiş gibi hazırlıklı bir  şekilde uyuyorum. Hafif bir sarsıntı hissedince lambaya, asılı eşyalara bakıyorum. Rabbim kimseye vermesin, bir daha yaşatmasın.

Önceki İçerikYAZILIMCI(HACKER) FİLMİ TAVSİYELERİ
Sonraki İçerikİNGİLİZCE SEVİYEMİ NASIL GELİŞTİRDİM?
Adım İrem Gül. Bilgisayar öğretmeniyim. Tam bir başak kızıyım. Hayatı benim açımdan görün istedim ve bu bloğu açtım. Dünya’ya İrem’in penceresinden bakmaya hazır mısın?