ÖĞRETMENLİK ANILARIMDAN PART-4

912

Yeni bir anı yazımdan tekrar merhaba diyorum. Bu yazımda bir dönem çalıştığım endüstri meslek lisesindeki biricik öğrencilerimle biriktirdiğim anılarımdan bahsedeceğim. Çevremdekilere ‘Endüstri meslek lisesindeyim.’ deyince ilk tepkileri ‘Yok artık, nasıl dayanıyorsun, çok zor değil mi…’ oldu. Anlattıklarımdan sonra zor muymuş gelin beraber karar verelim.

Okulun endüstri olduğunu duyunca ilk bende çekinmedim dersem yalan olur ama korkmadım. ‘İrem öğrenci mi ayırt ediyorsun hepsi öğrenci. Git ve işini hakkıyla yap.’ dedim kendi kendime. İlk haftalar bol bol gözlem yaptım. O sıralar beden dili analizine merak salmıştım ve okuduklarımı analiz ediyordum. 4 sınıfın dersine giriyordum ve ilk haftalar bazı karışıklıklardan dolayı derslere 2 öğretmen giriyorduk. Diğer öğretmen sınıfla konuşurken bol bol gözlem yapma fırsatım oldu. Bir süre sonra sınıflarla yalnız ders işlemeye başladım. Bu arada ilk günkü çekincemi ve düşüncelerimi içeri girerken kapıda bırakıp girmiştim bu yüzden hepsini sıfırdan tanıdım. Öğrencilerimi gün geçtikçe daha çok sevdim. Her biri farklı renkti: kimi çok karamsar ve siyahtı, kimi tozpembe, kimi çok sakin aynı açık mavi, kimi çok sinirli sanki kırmızı…

Yavaş yavaş birbirimizi daha çok tanıyorduk ve daha çok ısınıyorduk(ben öyle düşündüm.) . Öğretmenliği nasıl sevdiğimi, öğrencilerimin her birini ayrı ayrı biricik gördüğümü ve kendi çocuklarım/kardeşlerim gibi sevdiğimi bence herhangi bir öğretmenlik yazımı okuyan biri fark edebilir diye düşünüyorum. Buradaki öğrencilerim de öyle olmaya başladı. Hepsini kardeşim, çocuğum gibi gördüm.

Meslek liselerinde bölüm derslerinde sınıf çok kalabalıksa gruplara ayrılarak ders işleniyormuş. Misal bizim bölümde laboratuvarlarda yirmişer bilgisayar olduğu için grupları en fazla yirmi kişi olacak şekilde ayırdık. Bölüm diğer binaya taşındı. Gruplar ayrıldı, benim ders yapacağım grup belli oldu. Laboratuvarlar planları yapıldı, ders içeriği belliydi. Benim asıl branşım ortaokul müfredatı olduğu için lise müfredatına çok hakim değildim ama sınıflarımı geride bırakmamak için elimden geldiğince çalıştım ve onları da çalıştırdım. İnsanların ‘Oraya puansız giriliyor, yoldan geçeni topluyorlar.’ cümlelerini dinlemedim ve her biriyle ilgilenmeye çalıştım. Konuları birden fazla kez anlattım, birçok yönden örnekler çözmeye çalıştım. Çünkü insanların dediği gibi olmadığını gördüm. Her insan değer ve ilgi görmek ister. Bu çocuklarla ilgilenince içlerinde taşıdıkları elmasın daha çok parladığını fark ettim.

İlk yazılılar oldu, birçoğu düşük not aldı ve çok üzüldüm. Onlar için çabalıyordum ama onlar yine de bir yerde eksik kaldılar. Oturdum kim neden düşük aldı diye analiz yaptım ve buna göre ödevler vermeye başladım. Elimden geldiğince en basit şekilde anlatmaya çalıştım konuları. İkinci yazılılarda birçok öğrencim çalışmalarının, çabalarının karşılığını aldı. Çok mutlu oldum.

Onlarla öğretmen-öğrenci ilişkimizin yanı sıra abla-kardeş ilişkimizde vardı. Bazen kişisel problemlerini anlatıyorlardı ve onlar için çözüm bulmaya çalışıyorduk. Şimdi birçoğunuzun merak ettiği bir şeyi söyleyeceğim, hiçbir öğrencim bilinçli olarak yanımda küfür etmezdi. Hatta merak ettiğiniz başka bir şeyi daha söyleyeceğim, öğrencilerimin %80’i erkekti ve bana karşı yanlış bir davranışları olmadı. Ben bunları anlattığımda meslektaşlarıma, ne yaptın çocuklara diyorlardı. İnanamıyorlardı ama gerçek. Size formülünü söyleyeyim mi? Gerçek sevgi ve saygı. İnsanların hep söylediği ama asla uygulamada gerçekleştirmediği iki değer. Ben her fırsatta onları gerçekten sevdiğimi ve değer verdiğimi hissettirdim ve yanlış bir şey gördüğümde/duyduğumda kibarca uyardım. Bir süre sonra hiç ‘yanlışlıkla’ bile duymaz oldum. Ayrıca saygı görmek istediğimi başta belirttim ve görmek istediğim saygıyı bende hepsine gösterdim. Elimden geldiğince hiçbirini kırmadım, üzmedim. Yeri geldi birçok kişiye karşı savundum. Birçoğu bilmez ama onlar için tartıştığım insanlar oldu. Çünkü onları ailem gibi benimsedim. Onlarda bence benimsedi. Bir insanın içinden gelerek paylaştığı bir elma, bir çikolata veya bir bardak çay benim için birçok şeyden daha değerlidir. Onlarda da bu değeri gördüğümü düşünüyorum. Bende elimden geldiğince onlara değer gösterdiğimi somut olarak göstermeye çalıştım. Börekler yaptım, çay saati yapıyorduk, çay demledim içtik. Oyunlar bile oynadık.

Beni okulda yaşadığım en çok etkileyen olaylardan biri de öğretmenler gününde bir erkek öğrencimin gizlice montunun içinde çiçek getirip ‘Hocam öğretmenler gününüz kutlu olsun, ilk defa annem dışında bir kadına çiçek aldım.’ cümlesi oldu. O çiçek benim için nasıl kıymetli, bilemezsiniz. Açıkçası ben hiçbir şey beklemiyordum, öğretmenler gününüz kutlu olsun cümlesi bile bana yeterdi. Ama o ikinci cümle kalbimi eritti. Öğleden sonra da başka bir sınıfım en sevdiğim popkekten almış(nereden biliyorlardı bilmiyorum) ,sınıfa girer girmez bağırarak öğretmenler günümü kutladılar. Ben normalde mutluluktan ağlayan bir insanım ama bu sefer kendimi tuttum, ağlamadım. Muazzam bir öğretmenler günü daha hafızama kazınmış oldu.

Bu okulda yaşadığım bir de komik anımı anlatmak istiyorum. Çok sevdiğim bir öğrencimin velisi okula gelmiş. Öğrencim biz dersteyken velisini alıp geldi. Ders bitmek üzereydi, bizde öğrencilerimle sohbet ediyorduk. Velimiz ve öğrenci kapıya gelince ben oraya doğru yöneldim, ‘Hocam dedem geldi, sizinle görüşmek istedi.’ dedi. Buraya kadar her şey normal. Ben veliye yaklaşırken o kaşı gözü ile öğrenciye ‘Bu mu öğretmenin?’ dercesine bir bakış attı. Öğrencilerimden en boy olarak minik durduğum için önce öğretmen olduğuma inanmayan bir ifade ile benle konuşmaya başladı. Daha sonra konuşma tarzımdan ve tavrımdan öğretmen olduğuma ikna oldu. O an nasıl gülmek istedim bilemezsiniz ama veli gelmiş, ciddi olmam gerek tavrı takındım. Zaten görüşmenin sonunda ‘Kızım biz Malatyalıyız, istediğin bir şey olursa çekinme.’ cümlesiyle karşılaşınca anladım ki tavrım doğruymuş.

Şu an bu satırları yazarken anılarım tekrar canlandı, pırıl pırıl gençlerle tanıştığım için çok mutluyum. Maalesef bir dönem çalışmak zorunda kaldım. Ama her zaman dediğim gibi eski okul olur eski öğrenci olmaz. Onlar her zaman benim kalbimdeki en nadide çiçekler ve öğretmenleri ne zaman ihtiyaçları olursa onların yanında olacak. Onlarda bunu biliyor, bilsin.

Şimdi size soruyorum, baştaki düşünceleriniz hala aynı mı? Her insan bir olmadığı gibi her meslek lisesi de bir olmaz. Benim baştaki çekincem lise zamanından kalma çocukça bir şeydi ama geçti, gitti. Sizde ön yargılarınızdan sıyrılın, hayata daha pozitif bakmaya başlayacaksınız.

Önceki İçerikBUZDOLABIM İNTERNET BAĞIMLISI – HASAN ERSOY
Sonraki İçerikBEST4CİTY HACKATHONU
Adım İrem Gül. Bilgisayar öğretmeniyim. Tam bir başak kızıyım. Hayatı benim açımdan görün istedim ve bu bloğu açtım. Dünya’ya İrem’in penceresinden bakmaya hazır mısın?