ŞEKER PORTAKALI – JOSE MAURO DE VASCONCELOS

1820

Adı kadar tatlı mı yoksa acılarla mı dolu bir kitap sizce? Elime aldığımda içim neşe doldu. Rengi çok güzel, çocukla ilgili biliyorum. Hemen başladım.

Önce yazarımızı tanıyalım. ‘Dünyaca ünlü Brezilyalı yazar olan Jose Mauro de Vasconcelos 26 Şubat 1920 yılında Rio kenti yakınlarındaki Bangu kasabasında dünyaya gelmiştir. Annesi Kızılderili, babası ise Portekizlidir. 11 çocuklu yoksul bir ailenin çocuğudur. Natal kentinde bulunan akrabalarının yanına eğitimi için gönderilmiştir. Liseyi Natal’da tamamlamıştır. Ayrıca iki yıl boyunca tıp eğitimi almıştır. Yazar 24 Temmuz 1984 yılında Sau Paulo’da vefat etmiştir. Yazarlığa merak saran Jose Mauro de Vasconcelos farklı işlerde çalıştığı için farklı insanlarla vakit geçirmesi sayesinde roman ve hikayelerini bu kişilerden etkilenerek yazmıştır. Yaşadığı anılar roman ve hikayelerini şekillendirmiştir. İyi bir gözlem yeteneğine sahiptir. Kendi çevresinde ve içinde bulunduğu kesimlerin sosyo-kültürel yapısını eserlerinde başarılı bir biçimde işlemiştir. Okula gitmeden önce yazar okumayı tek başına öğrenmiştir. Bu da onun çok zeki bir insan olduğunu göstermektedir. Genç yaşta ortaya çıkan yazarlık yeteneği sayesinde 22 yaşındayken Yaban Muzu adlı kitabını çıkarmıştır. Bu kitabı çok başarılı bulunmuştur. Ona en büyük ününü getirecek olan Şeker Portakalını ise tam 12 günde yazmıştır. 20 yıl boyunca yüreğinde taşıdığını söyleyen Jose Mauro de Vasconcelos’un Şeker Portakalı kitabı hala günümüzde en çok satanlar listesinde kendine yer bulmuştur. Daha sonra Güneşi Uyandıralım, Kayığım Rosinha, Delifişek, Çıplak Sokak romanlarını yazmıştır. Roman karakterlerinde genellikle zorlu yaşam şartlarında yaşamaya çalışan kişiler işlenmiştir. Yoksul bir aileden geldiği için yoksulların yaşamını tüm gerçeklik ve çıplaklıkla gözler önüne seren Jose Mauro de Vasconcelos hayat mücadelesi veren kişilerden oluşan romanlarında ayrıca iyimserliği ve duygusallığı ön plana çıkarmıştır.’(Alıntıdır.)

Kitaba arkasında yazanlarla başlamak istiyorum. “Yazarlıkta karar kılıncaya kadar, boks antrenörlüğünden ressam ve heykeltıraşlara modellik yapmaya, muz plantasyonlarında hamallıktan gece kulüplerinde garsonluğa kadar çeşitli işlerde çalışan Jose Mauro de Vasconcelos’un başyapıtı Şeker Portakalı, “günün birinde acıyı keşfeden küçük bir çocuğun öyküsüdür. Çok yoksul bir ailenin oğlu olarak dünyaya gelen, dokuz yaşında yüzme öğrenirken bir gün yüzme şampiyonu olmanın hayalini kuran Vasconcelos’un çocukluğundan derin izler taşıyan Şeker Portakalı, yaşamın beklenmedik değişimleri karşısında büyük sarsıntılar yaşayan küçük Zeze’nin başından geçenleri anlatır. Vasconcelos, tam on iki günde yazdığı bu romanı “yirmi yıldan fazla bir zaman yüreğinde taşıdığını” söyler. Aydın Emeç’in, güzel Türkçesiyle dilimize armağan ettiği Şeker Portakalı’nın başkahramanı Zeze’nin büyüdükçe yaşadığı serüvenleri, yazarın Güneşi Uyandıralım ve Delifişek adlı romanlarında izleyebilirsiniz.”

Açıkçası kitabı hemen bitirdim. Harika bir kitaptı. Sürükleyiciliği muazzam. Keşke okumadan önce türüne baksaymışım, en azından ağlayacağımı bilirdim. Kitap bitince nasıl ağladım, tahmin edemezsiniz. Minicik bir kalp nasıl bu acılara katlanmış, nasıl çekmiş? Dizilerde oyuncular duyguyu hissettirdi deriz ya, kitapta da yazar resmen acıları hissettirmiş. Genelde dram türü kitaplar okumadığım için diğer dram türü kitaplarla karşılaştıramam ancak ben ilk defa bir romanda ağladım. Bundan çok bahsettim çünkü duygusal biri olsam da kitaplarda ağlamazdım.  Bunu da tatmış oldum. Ayrıca normal romanlara göre ince olması iyi olmuş, yoksa bir hafta ağlardım sanırım. Hala rafta gördükçe içim ürperiyor. Bu kitabı ilkti ama son olmayacak. İlk fırsatta diğer kitaplarını da okuyacağım. Bu kitap bir de şunu fark etmemi sağladı. Ağlamak da insani bir duygu ve daha çok dram kitabı denemeliyim. Umarım size okuyunca beğenirsiniz ve size de minik mesajlar verir. Yazımı kitaptan bir alıntı ile noktalamak istiyorum: ”Şimdi acının ne olduğunu gerçekten biliyordum. Ayağını bir cam parçasıyla kesmek ve eczanede dikiş attırmak değildi bu. Acı, insanın birlikte ölmesi gereken şeydi. Kollarda, başta en ufak güç bırakmayan, yastıkta kafayı bir yandan öbür yana çevirme cesaretini bile yok eden şeydi.”

Önceki İçerikÇOK GÜLMEK
Sonraki İçerikANKA KUŞU OLMAK-KÜLLERİNDEN DOĞMAK
Adım İrem Gül. Bilgisayar öğretmeniyim. Tam bir başak kızıyım. Hayatı benim açımdan görün istedim ve bu bloğu açtım. Dünya’ya İrem’in penceresinden bakmaya hazır mısın?